7 Ekim 2011 Cuma

Dostlarıma;

Bunları neden bugün klavyeye aldığımı bilmiyorum. Belki dün de olabilirdi yani, o açıdan; yoksa tabii ki neden yazmakta olduğum konusu tamamen net (kafamda).

Yaş olmuş xx, hakkaten hesaplarken çok zorlanıyorum. Şu, gün alma meseleleri; efendime söyleyeyim yılı bitirince mi yaş sayılır, yoksa yıla girince mi hikayeleri beni gerçekten yaşımın ne olduğu konusunda bir saptama yapmaya üşendiriyor. Ama şunu biliyorum: 1989'da doğdum ve yıl 2011...

Yıllar yıllar önceki dün benim doğduğum gündü.

  Beni tam olarak nereye getirdiklerini bilmediğim annem ve babam çok mutlu olmuş olacaklar ki dün beni pek mutlu -mesut bir şekilde aradılar. Sağ olsunlar... Onların desteği ile uzun uzun yollar kat ettim, bunu asla yadsıyamam. Bulunduğum noktada (ki tam olarak ben de hangi noktada olduğumu bilemesem de) olmama yardımcı olan yegane insanlardır kendileri. Muhtemelen bana kattıkları en büyük değer iyi insanları seçip arkadaşlık - dostluk kurabilmemdi. O insanlar için ayrı bir fasıl açmak gereklidir herhalde...

Az çok tanıyorsunuz beni; ya da tanıma eğilimindesiniz. Dostlarıma - arkadaşlarıma değer veririm, onlar benim için önemlidirler. Üstünü çizdiğim pek çok da insan vardır; hiç unutmam en yakınlarımdan biri olan Levent (okuyorsan sana ayrıca selamlar), bir gün bana "çok çabuk adam siliyorsun" deyip de kızmıştı. Ne yapayım, ben de böyleyim işte... Bu kadar sene boyunca beraber yürüyebildiğimiz insanlar oldu, öncelikle onlara çok teşekkür etmek istiyorum. Onlar zaten kendilerini biliyorlar. Eski dostların yeri hep ayrıdır; hele ki daha da uzun zamanlar varsa, beraber eskitilecek...

Şimdilerde söyleyemesem de yıllar sonra "eski dostlarım" diyebileceğim pek çok insan var, yakın geçmişime tanıklık eden. (Bir üstad tanıyorum, "senin geçmişini si.eyim, ne geçmişin var lan senin" diyecek. Bugünlük böyle olsun diyelim sevgi ve saygılar yollayarak...) O insanlara da ayrı ayrı teşekkürlerimi iletmek istiyorum. İyi ki varlar, iyi ki tanışmışız, ve kuvvetle muhtemel iyi ki bundan sonra da beraber yola devam edeceğiz.

Teşekkür faslına böyle alışılmış cümlelerle nokta koyup asıl meseleye geçiyorum.

Bir yaş daha yaşlanmanın bana verdiği medeni cesaretle, sizlere birkaç ukalaca söz sarf edeceğim izninizle...

Paulo Coelho'nun bir sözü vardır: "Bugün cesaret edemediğin için yapamadığın şeyleri, Yarın zamanın olmadığı
için yapamayabilirsin"  der üstad. Bu söze dikkat ediniz; sizden ricamdır bu. Her yeni yaş bize yeni şeyler
öğretiyor geyiklerine gerçekten inanmaya başladığım bir evreye girdim. Yaşlı dede ayaklarına yatmadan bunu söyleyerek sağa sola, okyanus ötesine mesaj fırlatmak istedim sadece, bunu buradan paylaşarak. Bir de gerçekten önemli bir olay var: Bir şarkı geliyor aklıma, aslında bu aralar çok sardığım bir şarkı: "These are the days of our lives". Orada Mercury şöyle der, bilenler bilir (BNL'ye ayrıca selamlar) : 


"Those were the days of our lives
 The bad things in life were so few
 Those days are all gone now but one thing is true"

İşte o doğru olan tek şeyi, ileride bugünlere bakarak söylemek bizlere düşecek yıllar yıllar sonra. Orayı iyi doldurmaya bakın derim...

En içten tavsiyelerimle ve hepinize teker teker teşekkür ederek,

 Sevgiler,

Eren.



not: Paul Rodgers'dan aldım çünkü ...

5 Ekim 2011 Çarşamba

Başlıksız olsa ya ?

Bilmiyorum bugün neden buralarda gezindiğimi. Oysa ki uzun zamandır uğramamıştım bu taraflara. Dur bi' dakka, buldum galiba nedenini:

- Naber baba nassın?
- Ne olsun, aynı bok; sende ne var ne yok?
- Bilindik. Bi' halt yok.
- İşler yolunda mı?
- Değil, sende?
- Ee.
-Ne bok yesek?
- Si.tir et, kurcalama.
- Nasıl ya? Nasıl kurcalama?
- Uyduruk hayatını uydurduğun gibi yaşa oğlum işte. Kendini dünyaya uydur.
- İyi diyorsun da... Neyse.
- Si.tir git odana.
- Tamam.
 He bi' de; düşen bir yaprak görürsek neyi hatırlamalıyız?
- Bak hala konuşuyor!
- İyi bee...


Aynadaki ben, bendeki aynaya karşı idi az evvel.

13 Mayıs 2011 Cuma

Esas Olmayan Oğlanın Öyküsü

Zamanın birinde , ülkenin tekinde , bir yolun başında , bir sayfanın sonunda , şişenin dibinde , gözün ucunda , ... bir çocuk yaşarmış ... Uzun uzadıya konuşmaz , afili sözcükler kullanmazmış bu vatandaş . Bazı değerleri varmış ; bana dokunmayan yılan bilmem kaç yüzyıl yaşasınlardan fersah fersah öteye geçebilen ...Bu çocuk değerleri uğruna çok insanla ters düşmüş ; en sevdiklerinden uzaklaşmış ; bir gün pişman olacağını bile bile ...

Gel zaman git zaman , çocuk inadı problemlerin üstesinden gelmeyi başarmış bizim oğlanın . Serde delikanlılık var ya , geriye doğru atmadığı her adım onu katılaştırmış , taşlaştırmış ... Yıllar yıllar geçmiş , bizim taş oğlan bir şeyler hissetmiş sol tarafında . Orada bir şeyler çırpınmaya başlamış . Bazen karşı koyamaz bir duruma gelmiş olsa da susmuş , duymamış kalp denilen haltın ne demeye çalıştığını . Derken bir gün , artık bazı şeylerin itiraf edilmesinin gerekliliği aklına gelmiş çocuğun . İşte o gün , bugünmüş ...

Aramızda yüz yıllık zaman ,yüz yıllık yol olsa da ...

28 Mart 2011 Pazartesi

Bir Dostuma Mektup

Sevgili Dostum ;

Sana buradan bir şeyler yazmak istedim ; biliyorsun buralarda bir süre yazmamın nedenini . Biliyorsun bu adresin ne için , kim için açıldığını . Hani değer verdiğim birileri için açtım biliyorsun bu alanı kendime . Zaman zaman garip garip şeyler yazdım ; vakitler sabahı gösteriyordu falan filan . Neyse işte . Bu defa buraya yine çok değerli hatta galiba en değerlilerden biri için ; yani senin için bir şeyler karalıyorum .

Bazen biliyorsun her haltı yüzüme gözüme bulaştırıyorum . Ya da şöyle söylemek gerekir , bazen büyük eşeklikler yapabiliyorum. Bu sefer de öyle bir şey yapmış olduğumu düşünüyorsun şüphesiz . Haklısındır belki. Yapmışımdır, ne diyeyim ... Söylemek istediğim biraz değişik , biraz karışık . Bu durumun böyle saçma sapan bir hikayeye evrileceğini tasavvur edemedim , bunu sen de biliyorsun. Tamam , bütün sorumluluğu üzerime alıyorum ;  şu an içinde bulunduğun durumun sorumlusu benim .

Özür dilemek yetecekse , ilan ediyorum ; özür diliyorum ! Ayrıca bu sakat duruma yol açan son çalışmamdan da tamamen vazgeçiyorum ... Senden ve yanındaki şeriatçı dallamadan başka bir - iki kişi dışında dostum kardeşim yok ; hatta galiba kimsem de yok . Böyle bir bedel ödemeye hazır değilim, sanırım hiçbir zaman da olmayacağım  ...

Sevgiler ,
Eren

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bir Sahne

"-Bu eve girdiğimden beri, duyduğum tek şey yalanlar.Ve bu yalanların hepsi birbiriyle çelişiyor.

-Onlar yalan değil, kara delikler. Yıllardır bu gerçeği arayan tek kişi benim. Kim olduğumuzu ve ne yaptığımızı bilmemenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlamıyor musunuz? Ve de sürekli kendini yenileyen bir sıkıntının içinde... Bazen gerçekten var olmadığımı düşünüyorum.

-Ama "Héléna, sizi seviyorum" demek için geldiğimde beni dinlemeyi neden reddettiniz?

- Benim sevmeye hakkım yoktu... Anlıyor musunuz? Ne sevmeye ne de sevilmeye hakkım yoktu ...

-Ya şimdi?

-Şimdi Carl'ı seviyorum. Ve iyi değilim... Aşk kötü mü hissettirir ?

-Evet, aşk kötü hissettirir. Büyük, yırtıcı kuşlar gibi, üzerimizden uçup gider ve olduğu yerde durup, bizi tehdit eder. Ama bu tehdit aşk için verilmiş bir söz de olabilir . Çok güzelsin Héléna, o kadar güzelsin ki, sana bakmak ... Acı çekmek demektir .

- Daha dün bunun bir mutluluk olduğunu söylüyordunuz.

-Hem mutluluk hem de bir acı."

Le Dernier Metro'dan ...










5 Şubat 2011 Cumartesi

Görülen Bir Rüyanın Ardından...


                                                    http://ufizy.com/#4uqZzySm7IY/r/!/

"Something's burning in my head
 restless days and nights, they never end
 with every word unspoken I fade away
 though that's not your fault, it's me who has no excuse

 my dream is gone and I'm undone

 each time I see your eyes I just feel guilty
 of loving you this way, though I'm not hopeless yet
 my soul is shadowed by your magic smile
 I tried so hard to reach you but I failed ..."

2 Şubat 2011 Çarşamba

Deniz Feneri

"Merdivenden inerken hayretler içindeyim. Mutlu o !.. Ne kolay şey ! Aklım almıyor. Benim asla katılamayacağım, kendi kendine yeterli bir varlık değil mi o hala ? Kapısına sevginin olanca ateşiyle gelip dayansam da yine öyle olmayacak mı ? Aaah sevgi !.. Uçuruma yuvarlanan bir meşaledir sevgi. Uçurumun derinliğinden başka neyi gösterir ?"

Remarque böyle tanımlamış sevgiyi "Dönüş Yolu"nda ihtiyaç varmışcasına... Ben hiç sevgi tanımı yapmadım , yapamadım . Mutluluğun resmini çizebilir misin gibi seçme saçmalıklardan olsun istemedim. Böyle bir soru da sormadım bu yüzden. Ama sanki hislerim yakın uçurumun derinliğini gösteren meşale tanımına... Sanki denizlerin en dibini aydınlatan , bir deniz feneri sevgi ... Denizcilere yol gösteren , kayalıkları aydınlatan ; denizin en sert yapılarını ışıl ışıl bir güzelliğe çeviren ; ve en uzak kum tanelerinin yerini belirleyen ... Onsuz açılmak doğru değil denizlere ... Dalgalardan da korunur belki yalnız denizci , o fenerin sayesinde ... İşte deniz yolundayım kitaptan bağımsız bir sevgi tarifiyle . Dalgalar da var bu yolculukta  ama yine de ..:

"Dalgalar arasından biri ya da öbürü,
 deniz yeşili, soğuk yeşil, yeşil dal,
 seçmedim ondan başkasını:
 Teninin bölünmez dalgasını."

Pablo Neruda ...