22 Ocak 2013 Salı

V for...

Ortalama bildiğim bir şehirde, çok iyi bildiğim bir odadayım. Hava soğuk, karlı. Camdan bakıyorum; bir bahçe, bir rampa. Yol açık, buzludur diye inmeye korkuyorum bu gece o bara. Bir şişe içki aldım, başkaları ödesin hesabımı. İki yıl iki ay oldu buralara geleli. Tam da buraya geleli. Ne dramatiktir ki başımıza gelen bir daha gelmez bazen.

Dramatiktir hayat.

Bol alkollü geceler dilerim size buralardan.
Bol alkollü bir akşamın en başından...

7 Ocak 2013 Pazartesi

Karlı bir İstanbul gecesinde yazarsam eğer buraya...

Şiirlerle yüklendim
karlar buzlar içinden geliyorum
sevecektim bir kadını, sevdirmedi kendini
gemiler evimin içinden geçerken, içim geçiyor
binip balkondan bir gemiye
uzaklara gidesim,
her gün biraz daha geçiyor
kalakaldım bir ozan şaşkınlığı denize karşı
güneşin balık burcuna girdiği gün,
bembeyaz karla kaplı İstanbul
giydik ipek gömleği,
artık çok geç arkadaş

annem bilir en güzel
gözümüzün rengini

ben de babam olurum, bulursam annem gibi bir kadın
sabahleyin geçtiler Finlandiyalı kuşlar
İstanbul'da müthiş kış,
Finli kuşlar afallamış
büyüyorum annemin ördüğü kazaklarla
Muzo ağbim getirdi bu yıldıztaş yüzüğü
geçirildi necaset parmağına
yalnız yaşamanın tüzüğü
tevekkülü ben annemden öğrendim...



Ferhan Şensoy'dan yazarım ancak...

13 Kasım 2012 Salı

Bul Karayı - Al Parayı Tarihi...

Oyunun kurallarını değiştirmek lazım. Sanırım "ışığı önüme tutmasını istediğim kişiler gözüme tuttu." Yanlış bir şey var o yolda. Ondandır ki göremiyorum önümü...

Işıkları kapatsak?

Olur, bir de bu şekilde deneyelim. Yardımınızı istemiyorum, ciddiyim. Yeni bir oyuna başlayalım bu sıralar. Hayatıma girip çıkan herkesin ciddi kazanımlar elde ettiği bu sıralar. Tam da bu sıralar... Kimilerine mutluluklar diledikten, kimilerine iyi uçuşlar dedikten, kimilerine "sen mutluysan ben de mutluyum" edebiyatını dinlettikten hemen sonra.

Tamam,

Yeni bir şey deniyoruz. Hem de bugün başlıyoruz. İlk adımı da atıyoruz...

Geride bıraktığımız, kişisel tarihimizdeki birkaç önemli günün üstüne basmaktan vazgeçiyoruz.

Hadi bakalım,

Sahne bizim!

13.11.12
İstanbul                                                 

16 Ekim 2012 Salı

Ruhuna İnancım Var

Secereyi tutmayı bırakalı epey vakit oldu. Hayat biraz karışık; neyin başlayıp - neyin biteceğini tam kestiremiyor insan. Hani zaman akar geçer ve sen sadece *dere yatağından ibaretsindir ya, zamanın bir sahnesi; tanık olmak için bekleyen bir figüran...

Ne kadar rol değişikliğine gitsek de hayatımızda (dönemsel olarak), bazı şeylere karar veren şey sadece zaman. Ruhuna inanmak gerek. Ayak uydurmaya çalışmak gerek ona. Dünkü olmazsa olmazların aslında bugünün gereksizleriyse, zamanı sorgulamalı insan önce. Ne değişti bende? Ne değişti onda? Ne değişti orada?

Zaman. Zaman. Zaman.

Götürüyor bazı şeyleri zat-ı ali. "Bırak yahu, boşver" diyor. Vites yükseltiyor "siktir et" diyor ve ekliyor: Bak sana ne getirdim...

Gündüz zaman - gece vakitse,
Bir şekilde yansıyorsa koluma takmadığım saatten,
Dalgasını geçiyorsa eğer, duvarımda asılı olmayan takvimden,
Katılma bana ama seyret diyorsa kendileri,
Ve ekliyorsa: İnan ruhuma!

Ellerim cebimde, teslim oluyorum!



*Alüvyon alışverişleri hesaba katılmıştır.

24 Haziran 2012 Pazar

Secere- 5


Son iki haftada hayatımda pek çok değişiklik yaşadım...

Bilmem kaç yıllık öğrencilik hayatım bitti,

beş yıldır yaşadığım, o saçma şehirden ayrıldım,

seçtiğim başka bir şehri kendime yaşam alanı edindim,

iş aradım; sanırım buldum da,

sonra kendimi hemen yollara vurdum,

serin akşamları olan bir kentin sahilinde düşüncelere daldım...

İşte, çok bilinmeyenli sokakları olan o kentin herhangi bir köşebaşında yazıyorum bu satırları...

Değişikliklerle yaşıyoruz... Bilirsin, zamanla beraber biz de akıp gidiyoruz. Sabit kalmak aykırı eşyanın tabiatına. Bak işte, yukarıda az örnek vermedim değişenler listesine hayatımın. Daha da yazarım aslında, o değişti - bu değişti - şu değişti diye ama,

lüzum yok...

Her şeyin bir özeti var; ben de özet geçiyorum...

Eminim, senin de hayatında pek çok şey değişiyor. Dedim ya, sabit kalmak aykırı. Hepimiz biraz aykırıyız ama o kadar da değil... Beceremiyoruz zamana karşı koymaya. Evet, değişiyor hayatında pek çok şey. Hissediyorum, duyuyorum, biliyorum...

İçimizdeki sevgiler de değişebilir zaman zaman... Tıpkı ruh halimiz gibi. Tıpkı gömleklerimiz gibi, pantolonlarımız gibi, dinlediğimiz şarkılar gibi, izlediğimiz TV kanalları gibi...

Ama bazen de...

Değişmezler.

Otururlar içimizde,

öylece beklerler.

Arada bir kıpırdarlar, bilirim,

hissedersin,

hissederim,

hissediyorum,

hissedeceğim...

29 Nisan 2012 Pazar

Değerli kardeşim


Şu hayatta gerçekten çok güzel dostlar biriktirmişim; onu fark ettim geçtiğimiz günlerde. Yani, en ihtiyacın olduğu anlarda - en ihtiyacın olan hikayeleri yaratabilen herifler var, "dostum" diyebileceğim türden.

Ankara'dan aldım mutlu haberi;

"Hadi yine iyisin" diyordu güzel kardeşim...
 Ne oldu?
"Buldum."

 Sana o an suratımda beliren aydınlanmanın bir fotoğrafını çekip yollasam anlarsın beni ne kadar mutlu ettiğini.

 Zaten o haberin senden geleceğinden o kadar emindim ki...

Çok fazla toparlayamıyorum kelimeleri, üzgünüm...

Olsun...

Sen meseleyi biliyorsun.

Sonsuz teşekkürlerimi kabul et,

not: Yolladığın kartı da ömrüm boyunca saklayacağım... Dilerim dileğin gerçek olur...

Ezeli - ebedi kardeşim!

23 Nisan 2012 Pazartesi

Secere - 4

 İnsan birkaç dakika içinde mutluluktan mutsuzluğa, sonra tekrar mutluluğa nasıl yelken açar öğrendim. Kendi halet-i ruhiyemizle hiçbir alakası olmayabiliyor bu tip durumların. Bir haber alıyorsun; dünyan başına yıkılıyor. Sonra ölçüyorsun, biçiyorsun, kurguluyorsun ve panik yapmaya gerek olmadığına karar veriyorsun. Aslında ben hala olaya uyanamamış olabilirim; negatif gelişen durumu çok ciddiye almamış olabilirim; ya da benim içimdeki istek her şeyi bastırıp yok ediyordur belki. Bunların hepsi birer ihtimal, hepsinin gideri var...

 Hayat dediğimiz şey uzun mudur, kısa mıdır bilmiyorum ama pek dar. Bazen öyle şeyleri bir anda o dar yapıya entegre etmeye çalışıyorum ki "sen de amma çok şey istiyorsun; bir yerini bil lan" dediğini duyar gibi oluyorum tanrının. Ondan biraz panik hali içindeyim aslında, şu mutluluk denilen naneyi yemeye çalışırken de. İş kaygılarım, aş(k) kaygılarım, sağlık kaygılarım, para kaygılarım, kısacası her türlü bokum - püsürüm  bir şeylerin arasında eritilme derdinde... Bu değişimi de sağlamak için biraz mücadele etmek gerek...

Kısacası biraz "eşyanın tabiatı"na uymamak belki de...

Eşyanın tabiatına aykırı olmak için de "son topa kadar mücadele etmek."

Dolayısıyla, ben şimdi her türlü düşüncemden, hissimden, fikrimden vazgeçsem,

rahat uyuyamam...

Gelecekteki her gün içimin salak salak sıkılmaması için,

mutlu olmaya bir adım yaklaşmak için,

seni de mutlu edeceğim noktasında kendime bu kadar güvendiğim için,

gidebileceğim son yere kadar gideceğim...

Biliyorum, seviyorum...