Yağmur yağıyor...
Kalbin mantığa oynadığı oyunun ikinci perrdesi yeni açılmış. Her şey olağan seyrinde ilerliyor. Sahne pek karışık. Dekorlar yoğun; ışıklar keskin; oyuncular amatör; sayıları oldukça fazla... Sahne sırası gelmeyenler arkada. Kulis kavramı tam olarak oturtulamamış. Makyajlar da yok gibi; varsa da pek donuk, kolay kolay anlaşılmıyor. Heyecan oldukça yüksek... Sahnenin kasveti arka tarafa da sıçramış. Bu oyuna henüz dahil olmayanlar, sırasını bekleyenler, uzun süre ortada görünmeyeccek olanlar, oyunla uzaktan yakından alakası olmayanlar, izleyiciler... Hepsinde heyecan kırıntıları birikmiş... Bakışlar sertlemiş; gülüşler kırılmış; gözler büyümüş; soluklar hızlanmış; tedirginlik boy göstermiş en çıkmaz sokaklarında...
Ben neresindeyim bu sahnenin? Sen neresindesin?
Belki hiç gelemeyeceksin. Çıkmaz sokaklardaki tedirginliklerden sadece bir tanesisin... Üstelik ben, kim bilir bu tedirginliklerden kaç binincisiyim?.. Bir his misin? Bir düş mü? Oyuna girecek misin? Alkışların karşısına çıkıp bir selam çakabilecek misin, iki büklüm eğilerek, hınca hınç boş olan salona doğru?
Biliyor musun, ben de o sahneye çıkmaya henüz cesaret edemedim. Kolonun arkasında kalan ve sahneyi doğru dürüst göremediği için satışa sunulmayan koltukta en beleşci ve en kaçak halimle oturuyorum... Çok da kalamayacağım. Ya bir görevli gelecek ve korkudan sahneye doğru koşacağım; ya da salonu usul usul, uyandırmadan terk edeceğim... "Kara bıyıklı, kuşku bakışlı, Erzincanlı" bekçi gelene kadar buralardayım.
Biraz daha illegal,
biraz daha kaçak,
biraz daha beleşçi,
biraz daha severek...
Bir Sahne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bir Sahne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19 Aralık 2011 Pazartesi
7 Şubat 2011 Pazartesi
Bir Sahne
"-Bu eve girdiğimden beri, duyduğum tek şey yalanlar.Ve bu yalanların hepsi birbiriyle çelişiyor.
-Onlar yalan değil, kara delikler. Yıllardır bu gerçeği arayan tek kişi benim. Kim olduğumuzu ve ne yaptığımızı bilmemenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlamıyor musunuz? Ve de sürekli kendini yenileyen bir sıkıntının içinde... Bazen gerçekten var olmadığımı düşünüyorum.
-Ama "Héléna, sizi seviyorum" demek için geldiğimde beni dinlemeyi neden reddettiniz?
- Benim sevmeye hakkım yoktu... Anlıyor musunuz? Ne sevmeye ne de sevilmeye hakkım yoktu ...
-Ya şimdi?
-Şimdi Carl'ı seviyorum. Ve iyi değilim... Aşk kötü mü hissettirir ?
-Evet, aşk kötü hissettirir. Büyük, yırtıcı kuşlar gibi, üzerimizden uçup gider ve olduğu yerde durup, bizi tehdit eder. Ama bu tehdit aşk için verilmiş bir söz de olabilir . Çok güzelsin Héléna, o kadar güzelsin ki, sana bakmak ... Acı çekmek demektir .
- Daha dün bunun bir mutluluk olduğunu söylüyordunuz.
-Hem mutluluk hem de bir acı."
Le Dernier Metro'dan ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)